GALLİLER BURASI SİZİN YERİNİZ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

En son konular
» Boğa
Zaferler Ayı Ağustos EmptyCuma 9 Ocak 2009 - 20:19 tarafından clementine

» ....
Zaferler Ayı Ağustos EmptyPaz 23 Kas. 2008 - 20:37 tarafından karakol

» Tuvalet Konuşmaları
Zaferler Ayı Ağustos EmptyPaz 16 Kas. 2008 - 15:35 tarafından aligazian

» Cehennem Sloganları
Zaferler Ayı Ağustos EmptyC.tesi 15 Kas. 2008 - 23:21 tarafından aligazian

» Karınca
Zaferler Ayı Ağustos EmptyPtsi 10 Kas. 2008 - 20:58 tarafından aligazian

» PES 2009
Zaferler Ayı Ağustos EmptyPaz 9 Kas. 2008 - 15:49 tarafından aligazian

» Atmosferde süper sera gazı
Zaferler Ayı Ağustos EmptyC.tesi 8 Kas. 2008 - 16:25 tarafından dahidebullu

» HIV virüsü tek bir hücrede bile hayatta kalabiliyor
Zaferler Ayı Ağustos EmptyC.tesi 8 Kas. 2008 - 16:23 tarafından dahidebullu

» Küresel ısınmayı durduran kaya
Zaferler Ayı Ağustos EmptyC.tesi 8 Kas. 2008 - 16:21 tarafından dahidebullu

Mayıs 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Takvim Takvim

Kimler hatta?
Toplam 18 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 18 Misafir

Yok

[ Bütün listeye bak ]


Sitede bugüne kadar en çok 219 kişi Paz 30 Tem. 2017 - 2:49 tarihinde online oldu.

Zaferler Ayı Ağustos

Aşağa gitmek

Zaferler Ayı Ağustos Empty Zaferler Ayı Ağustos

Mesaj tarafından Osman Paz 24 Ağus. 2008 - 13:37

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosva’dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul’dan…
Anıyor her biri bir vak'ayı heybetle bu an;
Belgrad'dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar'dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra-dağlardan mı?

(Yahya Kemal Beyatlı, Süleymaniye’de Bayram Sabahı)

Milletlerin tarihini taçlandıran unutulmaz olaylar vardır. Bu olayların başında, maddi ve manevi sahada kazanılan zaferler gelir. Bizim tarihimiz de, parlak zaferlerle taçlandırılmıştır. Her zafer, tarih şeridinde bir şeref levhası olarak parlamaktadır.

Türk-İslâm tarihine baktığımız zaman, en parlak zaferlerin Ağustos ayında kazanıldığı görülür. Ağustos ayı âdeta zaferlerin dizildiği kutlu bir zaman dilimidir. Ağustos, Batı kökenli bir kelime olup, Roma İmparatoru “AVGUSTOS” un adından gelmektedir. Anlamı, “muhteşem” demektir. Bizim için de bu kelime, muhteşem zaferlerin kazanıldığı mübarek bir ay olarak kabul edilir.

Ağustos deyince, her ne kadar kavurucu sıcaklar akla gelse de, zaferlerimizin verdiği coşku ve mutlulukla yüreklerimiz serinlemektedir. Onun için büyük zaferlerin kazanıldığı günler, her yıldönümünde bayram olarak kutlanır.

Zaferlerin askeri yönü, her zaman öne çıkarılır. Hamaset ve heyecan gibi duygular cazip ve zevkli olduğundan, zaferlerden bahsederken insanın göğsü kabarır, gözleri dolar. İnsan bunları okurken büyük bir mutluluk duyar. Geçmişiyle övünmekten fazlasıyla zevk alanlar, zafer hikâyeleri okumaktan ve dinlemekten büyük bir zevk alırlar. Biz bu yazımızda zaferlerin askeri boyutunu değil de, zaferlerin kazanılmasında en büyük güç kaynağı olan imanî ve manevi boyutunu öne çıkarmak istiyoruz.

Yukarıdaki şiirde Yahya Kemal Beyatlı Süleymaniye’de Bir Bayram Sabahı’nı anlatırken, İstanbul’un nasıl bir Müslüman kimliğe büründüğünü ve bu kimliği kazanmak için de nasıl bir mücadele verildiğini anlatmaktadır. Çeşitli zaferlerin coşkusunu bir şiir içinde, bir bayram sevinci ile takdim etmektedir. Ama şiirin tamamına baktığımız zaman, bütün bu zaferlerin kaynağında, manevi dinamiklerin bulunduğunu anlıyoruz.



Zaferler ne ile kazanılır?

Zaferler son tahlilde bilekle ve silahla kazanılır. Ama bileğe ve silaha hükmeden başka bir kuvvet vardır ki, o kuvvet olmasa ne kılıçlar kalkar, ne silahlar patlar. Ruhlarda kemâlat, yüreklerde sevgi, kalplerde iman olmasa, insanlar mücadele gücünü nereden alacaklar? Sadece üstün silah gücü ve kaba kuvvetle hiçbir zafer elde edilmemiştir. Kaba kuvvetle belki galip gelinebilir, ama buna zafer denilemez. Zira bu galibiyet her an mağlubiyete dönüşecek zafiyettedir. Ama iman gücü ile kazanılan zaferler hem kalıcı, hem şerefli, hem de faziletli olur. Galipler, his ve heyecanlarına mağlup olarak zulüm ve işkenceye başvurmazlar. İnsanlık onurunu ayaklar altına alıp, düşmanlarını rencide etmezler. Zira düşmanlık, savaşın sona ermesiyle bitmiştir. Bundan sonra mağlupların kırılan hissiyatlarını tamir etmek ve onların saygı ve muhabbetini kazanmak lazım gelir. Düşman bellediğimiz kişilerin kalbini fethetmekle en büyük zaferi kazanmış oluruz.



Zaferler nasıl kazanılır?

Her zaferin zorlu bir mücadeleden sonra kazanılabileceğini söylemiştik. Ama bu zorlu mücadele sadece cephede verilmez. Belki ilk önce insanların nefsinde büyük bir savaş başlar. Nefsini mağlup eden, onun alçakça hücumlarını püskürtüp karşı taarruzla dâhili mücadeleyi kazananlar, harici düşmanları daha kolay mağlup ederler. Zaten nefis mücadelesini kazananlar, dış düşmanla giriştikleri mücadeleye bir sıfır önde başlamışlardır. Ondan sonrası artık daha kolay kazanılacaktır. Bu yüzden Allah Resûlü (asm) büyük bir savaştan dönerken “Küçük cihadı kazandık, şimdi sıra büyük cihada geldi” buyurmuşlardır. Demek ki askeri sahada kazanılan en büyük zafer dahi, nefis mücadelesini kazanmanın yanında küçük kalmaktadır.

Muzaffer Kumandanların genellikle iki tane ordusu vardır. Birisi cephede harp eden muharip ordu, diğeri de cephe gerisinde dua ve himmeti ile askerlere yardım eden maneviyat ordusu. İşte bu iki orduya birden sahip olan kumandanlar ise, savaşa başlarken iki sıfır önde olarak başlamış olurlar. Bizim tarihimizi şereflendiren büyük kumandanların da her zaman bu şekilde iki büyük ordusu var olmuştur.



Zaferi kimler kazanır?

Hemen bütün savaşlarda en büyük görev gençlere düşmektedir. Zaten askerler genç insanlardan meydana gelir. Çok acil ihtiyaç durumlarında belli bir yaşa kadar orta yaşlılar da savaşlara iştirak ederler. Ama gençlerin gücü ve enerjisi, komutanların savaş yetenekleri ve tecrübeleri ile birleştiğinde zafere giden yol kısalmış olur.

Tarihimizdeki büyük zaferlere baktığımız zaman, gençlerin çok büyük feragat ve fedakârlıklarını görmekteyiz. Savaşa girmek, canını ortaya koymak demektir. Genç bir insan için canından vazgeçmeyi göze almak ise, kolay bir iş değildir. Kaldı ki, yaşlılar için bile ne kadar zor olduğunu “Deli Dumrul” hikâyesinde görmekteyiz. Deli Dumrul’un annesi, oğlu için canını vermek istemez ve “Dünya tatlı, can aziz, canımı veremem oğul” diyerek oğlunu Azrail’e teslim eder. Ama muzaffer orduların mübarek askerleri, gençliklerini yaşamadan, kendilerini vatan, millet ve din için feda etmektedirler. Onları bu kadar fedakâr yapan ise, yüreklerindeki sevgi ve kalplerindeki imandır.

Genç Osman diye tarihe geçen kahraman asker, henüz çocuk denecek yaştadır. Bağdat’a sefer olacağını duyunca, gönüllü yazılmak üzere kumandana başvurur. Fakat ordu kumandanı, bıyığında tarak durmayan gençleri askere almamaktadır. Bunun üzerine Genç Osman, sivri dişli bir tarak bulur, dudaklarının üzerine saplar ve ağzının iki yanında kanlar sızdığı halde kumandanın huzuruna çıkar. “Kumandanım bakın, benim de bıyığımda tarak duruyor” der. Onun bu heves ve fedakârlığını takdirle karşılayan kumandan, Genç Osmanı da askere alır. Gösterdiği kahramanlıklarla destanlara konu olan Genç Osman, Bağdat’ın kapısını açtıktan sonra şehid düşer.

Tarihimizin parlak sayfaları arasında dolaşırken Genç Osman gibi nice fedai gençlerin göz yaşartan kahramanlık hikâyeleriyle karşılaşırız. 26 Ağustos 1071’ de Malazgirt Ovasında az bir kuvvetle kendilerinden sayıca kat kat fazla olan Bizans ordusunu mağlup ederek tarihin en büyük zaferlerinden birini kazanan Alp Arslan’ın ordusu da genç fedailerden meydana geliyordu. Sultan Alp Arslan da kırklı yaşlarda olup, henüz genç sayılacak bir çağda bulunuyordu. Alp Arslan’ın arslan yürekli askerlerinin yanında, maneviyat ordusunun kahraman âlimleri de yer alıyordu. Alparslan'ın imamı, Buharalı Muhammed bin Abdülmelik, İslam ordusuna şöyle dua ediyordu:
”Sen İslamiyet uğruna bir cihada giriyorsun sultanım. Bütün Müslümanların dua ettikleri mübarek Cuma günü savaşa başla. Allah zaferi senin adına yazsın.”

Bilindiği gibi Çanakkale Zaferi ise, binlerce gencin yeşil bir ekin gibi biçilerek toprağa düştüğü bir savaş sonunda kazanılmıştır. Çanakkale’de yaşanan hadiseler, insan idrakini zorlayacak kadar zorlu ve de şanlı idi. Bu savaşlarda Türk Milleti en genç ve en eğitimli bir neslini, çocuk denecek yaşlarda iken kaybetmişti. Cephelerde, kendi boyundan büyük tüfek taşıyan çocuklar görülüyordu. Ve Çanakkale’de öğrencilerinin tamamı şehid olduğu için kapanan lise seviyesinde okullar vardı. Tarihin bu sayfası, bugünün gençleri için ibret dolu kahramanlık öyküleri ile doludur.



Ağustos ayının zaferleri

Ağustos ayının bizim için bir zafer ayı olduğunu ve tarihimizin en şanlı sayfalarının bu ayda yazılmış olduğunu söylemiştik. Şimdi de kronolojik sıraya göre büyük zaferlerimizden küçük bir kesit sunalım:

26 AĞUSTOS 1071, MALAZGİRT ZAFERİ.

11 AĞUSTOS 1473, OTLUKBELİ ZAFERİ.

29 AĞUSTOS 1526, MOHAÇ ZAFERİ.

24 AĞUSTOS 1516, MERCİDABIK ZAFERİ

6 AĞUSTOS 1915, CONKBAYIRI ZAFERİ,

21 AĞUSTOS 1915, ANAFARTALAR ZAFERİ.

23 AĞUSTOS–13 EYLÜL, SAKARYA ZAFERİ.

26 AĞUSTOS 1922, BÜYÜK TAARRUZUN BAŞLANGICI.

30 AĞUSTOS 1922, DUMLUPINAR ZAFERİ.
Osman
Osman
Genel Koordinatör

Mesaj Sayısı : 443
Kayıt tarihi : 02/08/08
Yaş : 30

http://gaziliyizbiz.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz